Derindeki Acı ve Ulaşılma Arzusu

Derindeki Acı ve Ulaşılma Arzusu
İnsanlar arasındaki ilişkiler flörte dönüşüyor. Hiçbir yakınlık bir dostluk ya da sağlıklı bir sonuca bağlanmıyor.
İnsan, insansız kalmakla övünmese de, yalnız kalmanın, olmanın mücadelesini veriyor.
Bir kadın tanıdığımla karşılaştım ve yanında harika bir köpek vardı. Köpeğin yumuşak tüyleri üzerinde elimi gezdirirken hijyenin yansımasını ve bir canlıya verilen değeri gördüm. Kızına kardeş olarak bu enfes sevgi pıtırcığı canlıyı seçmiş. “Kızım yalnız kalmayacak ve daha az masraflı değil mi” demez mi bana üstelik. Ve tabii ki bugünün insanında çift olma duygusuyla ve birlikte yaşama sorunu nedeniyle bu kararı aldığını söylüyor. Yani beraber yaşayabileceği gönlündeki erkeğin eksik yanını, hayatının pazılındaki boşluğu dile getiriyor. Kimle ikinci kez anneliği tadabilecek ki. Çok haklı değil mi?
Aynı kuşak içindeyiz onunla. Onunda eminim bir zamanlar aşka dair bir ritüeli vardı. Biz aşk şarkıları kuşağıyız bir anlamda. Dans deyince aklımıza sevgiliye, eşe sarılmak gelirdi. Sevgilinin boyun boşluğuna yaslanmış boynumuzdu hayalimiz. Bakışmak için mücadele edilen ve bakışma gerçekleştiğinde zafer kazanan kuşağız. Özledim demek bizim için bütün bastırılmış duyguların yansımasıydı. Günümüzde bu duyguları yaşatacak şarkılar neredeyse nostaljik kaldı.
Şimdi anlık sanal ilişkiler sanal taşkınlıkla başlayıp dijital ekrana yansıyan duygulara karışıyor. Anlık beğeni anlık takip ve anlık arzular ve tabii ki anlık yok oluşlarla seçenek olunuyor. Neredeyse kimse yüz yüze tanışmaya çaba göstermiyor. Seçenek görsel olup da duygusuz olunca, seçenek eleme anında bir krizde çıkmıyor. Bu nedenle bağlanma ihtiyacı da sanal bir kriz olarak kalıyor. Hesabı engelliyor ya da kapatıyorsunuz olup bitiyor
Duygusal derinlik olmadan başlayan süreçteki flört ise yeni karşılaşmayla öncekini siliyor. Bu kadar geniş seçim fırsatı, özgürlüğü eski çağ festivallerinde bazı toplumlarda kadınların bazılarında ise erkeklerin şansıydı. Ancak o yılda birdi. Şimdi sanal dünyada her gün her an festival havası yaşanıyor. Buradaki fark seçim özgürlüğünün kriteri oluyor. O festival eş seçimini kapsıyordu ve bulunan eşle ilişki toplum önünde evlilik ikrarını kapsıyor. Günümüz sanal festivali duygusal tatminsizlik içeriyor.
İnsanın çözmesi gereken duygusal arayışı robotik bir şekilde etrafımızı gittikçe kuşatıyor. Bu sanal çağda insanlar birbirine dokunmadan, birbirinin varlığı olasılığına bağlanıyor. Gerçek his ve duygusal yakınlaşma yerini algoritmaların sunduğu uyum arayışına yönlendiriyor. Sanal karşılaşmalar kalbin, gönlün ölçüsü olmuyor. Orada ekrana konsantre olmak ve elle kaydırma süresini kapsıyor. İnsan karşılıklı katalog malzemesi, nesnesi olmaktan kurtulamıyor. Hızlıca durumsallık durumuna bakıp çıkılan insanın nesne olmaktan kurtulması mümkün olur mu?
İnsanın insana yakınlığı ne tam bir ilişki ne de tam bir yalnızlık arayışı arasına sıkışıyor. İnsanın burada özgürlük gibi bir seçeneği olsa da, bu modern insanın tükenmişliği olmaktan başka bir sonuç üretmiyor. Duygusal görünürlüğü olmayan insan sanal flört kabininde değişimi ve uyumu arıyor. Sanal platformlar ise insan mağazası işlevi görüyor.
Gerçekte yeni insanın geldiği boyut bağlanmaktan korkması, başka bir insanı kucaklayabilme duygusunu ve doğal bağ kurma becerisini yetirmesidir. İnsanın birbirine yakınlığı bir anlamda sosyal fobiye dönüştü. Sanal kaynaklı başlayan bu yeni ilişki biçimi, duygusal bağlanmayı engellerken, duygusal kaçınmayı salık veriyor. Bu durumda sevgiyi konuşmak anlamsız kalıyor. O nedir ki değil mi?.
Robotik insanın sevgi anlayışı ya da beklentisi mesajlarda kalan cevapsız duygulardan başka bir şeye benzemiyor. Üstelik cevapsız çağrı ve mesajlar sadece bir reddediş değil aynı zamanda bağ kurmakla, dokunmakla sahip çıktığımız insanın ruhsal ve fiziksel çöküşüdür.
Hükümetin bir aile yılı ilanı var gündemde. Oradaki aile din ve feodal dönüşe özlemi içeriyor. Ancak bu çağda bu iki alandan aileye, insandaki çift olma ve çift yaşama beklentisine gitmek için hiçbir yol yok. Olamazda.
İnsanın sesle ve bedenle hissine ihtiyacı var. Bunun için sanaldaki ellerin hızından daha gerçekçi bir çabaya ihtiyaç var.
İnsan canlı bakışmadan, sesin ve nefesin duyumsanma yankısına karışmadan hissetme ve güven duyma gibi özelliklerini göstermeden var olamaz. İnsanın sesindeki sözcüklerin kendi kendine yarattığı şiiri olmadan gönlü açılabilir mi?
İnsan nasıl insan olacak. Temaslı teyitleşme insanın içinde hem duygusal farkındalığını hem de artık cesaret sayabileceğimiz yüz yüze gelmeyi ve yeniden ilişki kurmayı getirir.
İnsanın buna ihtiyacı var.
Yüzeysel bağlar ve bağlantılar yerine kalplerin konuşması, sezginin devreye girmesi ve korkunun derine sakladığı insanı yüzeye çıkması olmadan yalnızca insansız bir dünyada yaşamaya devam ederiz. İnsan arzuları ve derinindeki kendi olmadan, buna sarılacak başka canlılarla ne kadar kendini avutabilir ki. Çocuklarımızda, bizimde yaşayabileceğimiz, sevebileceğimiz canlılara ve hem de duygusal eşlikçilere ihtiyacı var. İnsanın derindeki acısı yine insandır. Bunu inşa etmek yeni dünyanın da dersi ve derdi olmaya devam ediyor.






