Yalakalık Düzeni / Başar Cudi Münir “SOKAK” yazıları…
Türk Dil Kurumu “yalakalık etmek” tabirini “yaranmak amacıyla aşırı derecede dalkavukluk etmek” olarak tanımlıyor.
Türk Dil Kurumu “liyakat” kelimesini ise şöyle açıklıyor: “Bir kimsenin kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu, yeterlilik.”
Dün gece katıldığım Afife Tiyatro Ödülleri sırasında yaşananlar beni bu iki kelimenin birbiriyle olan ilişkisini sorgulamaya itti.
Afife Ödülleri, Yapı Kredi Bankası sponsorluğunda 27 yıldır yapılan ve Türk tiyatro dünyasında saygınlığı ile bilinen bir organizasyon. Ödüllere başvuran oyunlar 33 kişilik bir jüri tarafından farklı zamanlarda bilet alarak izleniyor ve gizli oylama yapılıyor. Sonuçlar ödül töreni başlangıcında noter tarafından kapalı ve mühürlü zarf içinde geliyor ve sunuculara teslim ediliyor. Sonrasında ödüller tek tek okunuyor ve ödül alanlar salona hitaben 2-3 dakikalık birer konuşma yapıyorlar.
En İyi Kadın Oyuncu ödülünü, başta En İyi Oyun ödülü olmak üzere 5 ödül alan Devlet Tiyatrosu yapımı “Medea Material”de oynayan Sükûn Işıltan aldı. Işıltan’ın adı okunduğunda salondan yüksekçe bir alkış da aldı. Fakat ne oldu ise Sükûn Hanım teşekkür konuşmasına başladığı zaman oldu. Oyuncunun aldığı ödül için Genel Müdür Tamer Karadağlı’ya teşekkür etmesiyle birlikte salondan yuhalamalar ve ıslıklar başladı. Işıltan ise Tamer Karadağlı’dan alışkın olduğumuz ilginç yüz ifadeleriyle konuşmasına daha üst tondan devam ederek salonu provoke etti ve yuhalamalar, ıslıklar yükselerek devam etti. Konuşma devam ettikçe davetliler protesto amaçlı olarak ayağa kalktılar ve arkalarını dönerek salonu terk ettiler. Işıltan ise aldığı tepkiden ve gördüğü tablodan mutlu olmalı ki gülümseyerek konuşmasını bitirip sahneden indi.
Olay esnasında düşündüm: Neden?
Belli ki çok çalışılmış bir oyun.. Eminim ki Işıltan da bu oyunun hakkını veren bir oyunculuk sergilemiş ki jüri üyeleri kendisine bu önemli ödülü layık görmüşler.
Mesele bugün gazetelerden öğrendiğim çeşitli bilgilerle benim için netleşti.
Tamer Karadağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü olarak atandığında kendisi hakkında birçok olumsuz yazı yazıldı. Kısa bir süre önce Hacettepe Üniversitesi’nde ders vermekte olan bazı hocaları bizzat “Bunlar muhalif,” şeklinde şikayet ettiği ve bir geleneği bozma pahasına uzun yıllardır orada ders vermekte olan hocaların üniversite ile ilişiğini kestirdiği yine medyada er aldı. Gençliğinde Hacettepe Üniversitesi Konservatuarı’na başvurduğu ancak yeterli görülmediği için kabul edilmediği, hatta Devlet Tiyatroları’na da aynı sebepten dolayı oyuncu olarak kabul edilmediği söylendi. Yetersizlikten dolayı kabul edilmediği kuruma siyasi sebeplerle genel müdür yapıldığı ve giremediği konservatuardaki hocalardan bir nevi rövanş aldığı ifade edildi. Dün En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Sükûn Işıltan’ın ise Tamer Karadağlı’nın arkadaşı olduğu, daha önce hiçbir oyun yönetmemiş olmasına rağmen Devlet Tiyatroları Başrejisörü olarak atandığı da bulduğum bilgiler arasında. Bunlar hep medyadan topladığım bilgiler…
Bir kimsenin bir görev veya iş için liyakat sahibi olup olmadığı öznel değil nesnel bir konudur. Her meslek, her görev belirli kriterler ister ve bu kişiden kişiye değişmez, değişmemelidir.
Yeteneksiz bulunduğu için kabul edilmeyen bir kuruma genel müdür atananlar, hayatında oyun yönetmemiş kişilerin başrejisör olarak Muhsin Ertuğrul’un, Cüneyt Gökçer’in koltuğuna atananlar, hayvanat bahçesi müdürüyken TÜBİTAK’a müdür yapılanlar, güreşçiyken banka yönetim kuruluna atananlar… Liste uzar gider…
İşte tüm bu liyakatsiz kişilerin ortak bir özelliği vardır; herşeylerini borçlu oldukları kişiye veya kişilere duyulan minnet duygusu…
Minnet duygusu elbette ki kötü birşey değil. Teşekkür etmeyi bilmek ve gerektiğinde de teşekkür etmekten imtina etmemek gerek.
Ancak liyakat sahibi olmadan bazı şeyler elde eden kişi bu minneti gösterme meselesini o kadar abartır o kadar işi büyütür ki, artık o “yalakalık yapma”ya girer.
Yalakalık eden kişi, yalakalık ettiği kişiyi veya kurumu öylesine yüceltir, öylesine yere göğe sığdıramaz ve öylesine yaldızlayıp parlatır ki, yapılan şey minnet duygusunun ifade edilmesini aşar, o güne kadar kendisine sağlananların geri alınmaması ve hatta ilerde de katlanarak devam etmesini sağlama almaktan başka birşey değildir.
Burada alan razı satan razıdır aslında. Liyakatsiz kişi kendisine sağlananlarla mutludur, bunu ona sağlayanlar ise kendilerinin sözünden çıkmayacak bir kişiyi daha bağladıklarından emin, huzurludurlar.
Herkes herşeyin farkındadır aslında. En acınası durum ise kuşkusuz yalakanın liyakatsizliğinden haberi olmaması ve ciddiye alındığını sanarak gerim gerim gerinerek ortalıkta dolaşmasıdır.
Tamer Karadağlı’yı tanımam ve takip etmem. Sükun Işıltan’ı da öyle. Yukarıdaki sözlerim kesinlikle kendilerine değil. Zira kendilerinin o görevlere lâyık olup olmadığına karar verebilecek bir donanıma sahip değilim.
Ben meseleye daha genel bakıyorum ve son yıllarda duyduğum rahatsızlığımı dile getiriyorum ve kendi tespit ettiğim yalakaları takip ediyorum.
Siz de bakın etrafınıza… Çalıştığınız şirketlerde, müşterilerinizin arasında, izlediğiniz televizyonlarda, okuduğunuz gazetelerde, takip ettiğiniz internet sitelerinde mutlaka yalakalık eden -yani yaranmak amacıyla birilerini aşırı yücelten, aşırı derecede dalkavukluk eden- böyle yalakalar göreceksiniz.
Onları takip edin.
Çünkü gün gelir bu yalakaların da işi biter ve bir kenara atılırlar…
Tıpkı kendilerinden öncekilere de yapıldığı gibi…
Başar Münir
07.10.2025, İstanbul






